Böcker av Tuygan Calikoglu

UMUT VAR OLMA SAVA¿ININ ADIDIRGünümüzde yäamak geçmi¿ zamanlara oranla daha zor. ¿nsan¿n yäamla bäa ç¿kabilmesi için kayg¿, yaln¿zl¿k, seçme ve sorumluluk konular¿yla yüzle¿mesi gerek. Varolu¿ sorununu çözmesi, yäad¿¿¿ çevreyi ve dünyay¿ anlamland¿rmas¿ ile mümkün. Bunun için iki rehberi var; din ve felsefe. ¿nsan¿n yäama bak¿¿¿ y¿llar içinde de¿i¿iyor. Çünkü insan¿n biyolojik yäam¿n¿n yan¿nda içinde bulundu¿u sosyo - psikolojik bir süreç var. Bu nedenle insan¿n bilgilenme ihtiyac¿ her geçen gün art¿yor, ancak bilgiye ulämak da yetmiyor, onu i¿lemek ve yäama geçirmek gerek. Bu süreçte yäam¿ sorguluyor ve anlamland¿rmaya çal¿¿¿yoruz. ¿nsan do¿u¿tan m¿ "insan" olarak do¿uyor? Yoksa içinde bulundu¿u topluma göre mi "insan olma niteli¿i" kazan¿yor? Toplumun ahlak kurallar¿na uyan "ahlakl¿" insan olmal¿? Yoksa kendi inand¿¿¿ de¿erler nedeniyle do¿ruyu yapan, yani "etik" davranan insan m¿ olmal¿?2020'den itibaren, geçmi¿ten çok farkl¿ olarak, sonras¿n¿ öngöremedi¿imiz bir dünyada yäamaya bälad¿k. Hem de çok k¿sa bir süre içinde bu noktaya geldik. Gelece¿i tahayyül edemiyoruz, plan yapam¿yoruz, daha önce hiç yäanmam¿¿ bir süreçte, ne yapacä¿n¿ bilmez haldeyiz. Güçlü psikolojinin en önemli ayaklar¿ndan biri olan "umut" azal¿yor, hatta kayboluyor. Umut insan¿ gençle¿tirir, ki¿inin enerjisini yüksek tutar. Umut var olma savä¿n¿n ad¿d¿r; bu nedenle umudu kaybetmek yäama heyecan¿n¿, iradesini kaybetmek demektir.

Türkiye'de bugün; sä, sol, milliyetçi, muhafazakar, dindar, seküler ayr¿m¿ olmaks¿z¿n herkes y¿lg¿n, herkes bezgin, herkes bunalm¿¿ durumda. Umutsuzluk ve güvensizlik duygusu giderek art¿yor. Çünkü Türkiye tipik bir tüketim toplumu; hane halk¿, esnaf, tar¿m ve hayvanc¿l¿kla u¿räanlar, kobiler, büyük ölçekli i¿letmeler, yani herkes borçlu, ancak kredilerle ayakta durmaya çal¿¿¿yor. Hükümetin kredilerle büyütmeye çal¿¿t¿¿¿ bu ekonomi sürdürülebilir de¿il. Çünkü üretimle de¿il, tüketimle büyütülmeye çal¿¿¿lan bir ekonomi bu. Büyüme dengesiz bir büyüme; kalitesiz bir büyüme bu nedenle de istihdam yaratamayan bir büyüme.Türkiye'de siyasete ya da kamu dairelerine girmek için liyakat bir de¿erlendirme ölçütü de¿il. Bir yerlere gelmeniz için mensubiyet bälar¿n¿z¿n güçlü olmas¿ yeterli. Siyasette ciddi bir kalite eksikli¿i var; niteliksiz, alt yap¿s¿ yetersiz, ¿ngilizceyi okuyacak, anlayacak ve konu¿acak düzeyde bilmeyen insanlarla bu çäda siyaset yapamazs¿n¿z, ülke yönetemezsiniz. 21. Yüzy¿l¿n dijital çä¿n¿ anlayan, dünyadaki geli¿meleri takip edebilen kaç bakan, kaç milletvekili var Türkiye'de? Bu insanlar¿n siyaset yapma nedenlerini sorgulamak zorunday¿z. Çünkü siyaset bir statü, bir zenginle¿me arac¿ olarak görülüyor. Zenginle¿menin en kolay yolunun devletten ihale almak oldu¿unu art¿k herkes biliyor. Ancak siyaset zenginle¿mek için yap¿lmamal¿, zenginle¿menin yolu ticaret olmal¿, siyaset de¿il. Siyaset yapan insanlar topluma kar¿¿ bir sorumluluk duymal¿, onlar¿ bir yerlere getirenlere de¿il.Ak Parti, ülkedeki adalet kavram¿na duyulan güvenin, program hedeflerinin tam tersine azald¿¿¿n¿ görebilmeli. Türkiye'nin kalk¿nmas¿, geli¿mi¿ ülkeler kategorisine ç¿kmas¿, refah¿n artmas¿, toplumsal düzenin tesisi, hukuk alan¿n¿n özerk olmas¿ ve siyasetin d¿¿¿nda kalmas¿na bäl¿. Ak Parti "Fabrika Ayarlar¿na" dönerek, program¿na bakmal¿ ve adalet sistemine güven duyulmadan adaleti tesis etmenin mümkün olamayacä¿n¿ görebilmeli.